Adeline Virginia Stephen ismiyle 25 Ocak 1882’de dünyaya geldi. Annesi Julia J. Duckworth yayıncı bir aileden geliyordu; babası Leslie Stephen ise edebiyat eleştirmeniydi ve Henry James, George Eliot gibi yazarların ahbabıydı. Hyde Park Gate’teki evde doğdu, büyüdü ve eğitim gördü. Erken yaştan itibaren babasına çok bağlıydı; aynı yakınlığa sahip olmadığı annesini küçüklüğünde kaybetti. Babası birkaç yıl sonra, 1904’te öldüğünde, kardeşleriyle birlikte Bloomsbury’de bir eve taşındılar. Ressam ablası Vanessa, edebiyat ve sanat eleştirmeni Clive Bell’le evlendi. Taşındıkları ev, Bloomsbury Grubu’nun faaliyet merkezi haline geldi. Virginia, 1905’ten itibaren edebiyat eleştirileri yazmaya başladı. Vanessa ve Violet Dickinson’la birlikte Yunanistan’a gittiğinde, çantasında Homeros’un Odysseia’sını taşıyordu. 1912’de, Seylon’daki (Sri Lanka) vazifesinden yeni dönmüş siyasi teorisyen Leonard Woolf’la evlendi. Bloomsbury Grubu’ndakilerin çoğu gibi, Leonard Woolf da vicdani retçiydi ve Birinci Dünya Savaşı’na katılmadı. 1915’te ilk romanı Dışa Yolculuk yayımlandı. 1917’de Leonard’la Hogarth Press’i kurdular; kendisi ve çevresindekilerce yazılan eserlerin yanı sıra, Joyce’un Ulysses’inin ilk birkaç bölümünü de 1919’da yayımladılar. İkinci romanı Gece ve Gündüz aynı yıl yayımlandı. 1922’de yayımlanan üçüncü romanı Jacob’ın Odası’nda, genç yaşta ölen kardeşi Thoby’nin hayatını hikâyeleştirdi. Mrs. Dalloway (1925) ve Deniz Feneri (1927) gibi romanlarıyla özgün üslubunda ustalığa erişti ve İngiliz modernist edebiyatın önde gelen isimlerinden biri haline geldi. Erken yaştan itibaren faaliyet gösterdiği cinsiyet eşitliği ve medeni haklar meselesine, Cambridge’te verdiği bir dizi dersten derlediği ve feminist yazının köşe taşlarından biri olan Kendine Ait Bir Oda (1929) ile döndü. Bloomsbury Grubu’ndakilerin çoğu gibi Woolf da özgür cinselliğe inanıyordu; yazar Vita Sackville-West’le uzun süreli bir ilişkisi oldu. Vita, 1928 tarihli kurmaca biyografisi Orlando’nun kahramanına ilham kaynağı olmuştur. Merkezinde bulunduğu Bloomsbury Grubu’nun iki savaş arası İngiltere’sinin entelektüel hayatına muazzam bir katkısı olmuştur; E.M. Forster, Lytton Strachey gibi yazarların yanı sıra ablası Vanessa Bell ve Roger Fry gibi ressamlar, filozof G.E. Moore ve ekonomist Maynard Keynes de bu gruba mensuptu. 1930’lardan itibaren Avrupa’da yükselen faşizm, grubun faaliyetlerini sekteye uğrattı. Olgunluk dönemi eseri Dalgalar (1931) altı karakterin çocukluktan yaşlılığa hayatlarını izleyen, manzum öğeler taşıyan bir romandır. Bunu Elizabeth Browning’in köpeğinin biyografisi Flush (1933) ve Yıllar (1937) izledi. Üç Gine’de (1938) faşizme karşı düşüncelerini gizlemeden yazdı. İkinci Dünya Savaşı’nda Londra’ya düşen bombalar evini yok etti. Virginia Woolf ömrü boyunca fiziksel hastalıklar, ağır baş ağrıları, krizler ve bunalımlarla mücadele etmiştir; bu iç hesaplaşmaları eserlerini derinleştirmiş, renklendirmiştir. Girdiği son bunalımdan ise çıkamadı; 28 Mart 1941’de, paltosunun ceplerini çakıl taşlarıyla doldurarak Sussex’teki evinin yakınlarındaki Ouse Nehri’nde intihar etti. Woolf’un ölü bedeni intiharından iki hafta sonra bulundu; Leonard onun küllerini Monk’s House’taki bir karaağacın altına gömdü. Virginia Woolf, ardında muazzam bir yaşam enerjisiyle, insaniyetle, ince bir gözlem ve mizah duygusuyla yüklediği eserler bırakmıştır.
İletişim Yayınları
Adeline Virginia Stephen ismiyle 25 Ocak 1882’de dünyaya geldi. Annesi Julia J. Duckworth yayıncı bir aileden geliyordu; babası Leslie Stephen ise edebiyat eleştirmeniydi ve Henry James, George Eliot gibi yazarların ahbabıydı. Hyde Park Gate’teki evde doğdu, büyüdü ve eğitim gördü. Erken yaştan itibaren babasına çok bağlıydı; aynı yakınlığa sahip olmadığı annesini küçüklüğünde kaybetti. Babası birkaç yıl sonra, 1904’te öldüğünde, kardeşleriyle birlikte Bloomsbury’de bir eve taşındılar. Ressam ablası Vanessa, edebiyat ve sanat eleştirmeni Clive Bell’le evlendi. Taşındıkları ev, Bloomsbury Grubu’nun faaliyet merkezi haline geldi. Virginia, 1905’ten itibaren edebiyat eleştirileri yazmaya başladı. Vanessa ve Violet Dickinson’la birlikte Yunanistan’a gittiğinde, çantasında Homeros’un Odysseia’sını taşıyordu. 1912’de, Seylon’daki (Sri Lanka) vazifesinden yeni dönmüş siyasi teorisyen Leonard Woolf’la evlendi. Bloomsbury Grubu’ndakilerin çoğu gibi, Leonard Woolf da vicdani retçiydi ve Birinci Dünya Savaşı’na katılmadı. 1915’te ilk romanı Dışa Yolculuk yayımlandı. 1917’de Leonard’la Hogarth Press’i kurdular; kendisi ve çevresindekilerce yazılan eserlerin yanı sıra, Joyce’un Ulysses’inin ilk birkaç bölümünü de 1919’da yayımladılar. İkinci romanı Gece ve Gündüz aynı yıl yayımlandı. 1922’de yayımlanan üçüncü romanı Jacob’ın Odası’nda, genç yaşta ölen kardeşi Thoby’nin hayatını hikâyeleştirdi. Mrs. Dalloway (1925) ve Deniz Feneri (1927) gibi romanlarıyla özgün üslubunda ustalığa erişti ve İngiliz modernist edebiyatın önde gelen isimlerinden biri haline geldi. Erken yaştan itibaren faaliyet gösterdiği cinsiyet eşitliği ve medeni haklar meselesine, Cambridge’te verdiği bir dizi dersten derlediği ve feminist yazının köşe taşlarından biri olan Kendine Ait Bir Oda (1929) ile döndü. Bloomsbury Grubu’ndakilerin çoğu gibi Woolf da özgür cinselliğe inanıyordu; yazar Vita Sackville-West’le uzun süreli bir ilişkisi oldu. Vita, 1928 tarihli kurmaca biyografisi Orlando’nun kahramanına ilham kaynağı olmuştur. Merkezinde bulunduğu Bloomsbury Grubu’nun iki savaş arası İngiltere’sinin entelektüel hayatına muazzam bir katkısı olmuştur; E.M. Forster, Lytton Strachey gibi yazarların yanı sıra ablası Vanessa Bell ve Roger Fry gibi ressamlar, filozof G.E. Moore ve ekonomist Maynard Keynes de bu gruba mensuptu. 1930’lardan itibaren Avrupa’da yükselen faşizm, grubun faaliyetlerini sekteye uğrattı. Olgunluk dönemi eseri Dalgalar (1931) altı karakterin çocukluktan yaşlılığa hayatlarını izleyen, manzum öğeler taşıyan bir romandır. Bunu Elizabeth Browning’in köpeğinin biyografisi Flush (1933) ve Yıllar (1937) izledi. Üç Gine’de (1938) faşizme karşı düşüncelerini gizlemeden yazdı. İkinci Dünya Savaşı’nda Londra’ya düşen bombalar evini yok etti. Virginia Woolf ömrü boyunca fiziksel hastalıklar, ağır baş ağrıları, krizler ve bunalımlarla mücadele etmiştir; bu iç hesaplaşmaları eserlerini derinleştirmiş, renklendirmiştir. Girdiği son bunalımdan ise çıkamadı; 28 Mart 1941’de, paltosunun ceplerini çakıl taşlarıyla doldurarak Sussex’teki evinin yakınlarındaki Ouse Nehri’nde intihar etti. Woolf’un ölü bedeni intiharından iki hafta sonra bulundu; Leonard onun küllerini Monk’s House’taki bir karaağacın altına gömdü. Virginia Woolf, ardında muazzam bir yaşam enerjisiyle, insaniyetle, ince bir gözlem ve mizah duygusuyla yüklediği eserler bırakmıştır.
İletişim Yayınları
Sesli kitapların büyülü dünyasına adım at.
Türkçe
Türkiye